07 Şubat 2021, 04:57 tarihinde eklendi
Sarılmak
Gözlerimi açmak istiyorum. Günlerdir yalvaran göz kapaklarımla inatlaşırcasına aralamaya çalışıyorum. Uykusuzdum günlerdir, isteyerek değil, bir çeşit hastalık musallat olmuş gibi… Bedenim ağırlaşmış, olduğum yerden kalkamıyorum. Ayaklarımın değdiği yatak demirlerinden güç almak istiyorum. Oda yarı karanlık, güneş içeri sızmaya çalışıyor. Ellerimle yatağın kenarlarına tutunuyorum, son bir güç denemesi ve doğruluyorum. Kendimi döndürebilir miyim acaba? Gözlerimi gezdirdiğim odanın duvarlarında kalkmak için bir sebep arıyorum. Bulamıyorum. Tekrardan kafamı koysam, uykuya dalabilir miyim?
Ayağımı yataktan sallıyorum, bir şeye değiyor ayağım ve gelen sesi ile irkiliyorum. Dönüp bakacak gücüm de yok, isteğim de. Tahmin ettiğim şey mi acaba?
Biraz daha şarap alır mısın, diye soruyor bana. Yeterince sarhoş olmadık mı?
Biraz daha, ısrarla döküyor şarabı. Senin ki yarılanmamış, diyorum. İçiyorum, diye cevap veriyor. Peynirden de almadın hiç, ne çok severdin önceden. Şaraptan bir yudum peynirden koca bir parça yerdin.
Canım istemedi bugün. Bugün ile mi alakalı, yoksa?
Yoksa da ne?
Kavga mı etmek istiyorsun?
Hayır. Sürekli kavga ediyoruz bugün tartışmak da istemiyorum huzursuzluk da.
Bugün, bugün. Ne var bugünde?
Cevap vermiyor. Çatalını makarnasına batırmış, oynuyor. Sessizliğini hiç sevmiyorum.
Sesizliği bozan şarap şişesini yerden kaldırıyorum. Şarap damlalarının arasına sızdığı tahta zemine basıyorum. Ayaklarımın üzerindeyim, günler sonra. Yalpalıyorum, kendimi dengede tutabilmek için kollarımı sallıyor, ellerimle tutunacak bir yer arıyorum. Bulamıyorum. Birkaç saniye sallandıktan sonra adım atıyorum. Yürümek istesemde burnuma gelen ağır koku, buna izin vermiyor. Günlerdir bekleyen boş tabaklar, çatallar… Odanın ortasında dolaşıyorum, eskilerden kalma yün halı da ayaklarıma dolanıyor; gitme, kal der gibi.
Gitmek zorunda mısın, diye soruyorum.
Olmuyor, anlamıyor musun?
Bitti mi yani?
Bitmek zorunda…
Ağlıyorum. Artık bir etkisi olmuyor, tepkisiz. Yüzüne baktığımda duvar gibi, çarpıp çarpıp dönüyorum. Son bir sarılma belki… Hiçbir şey iyi gelmiyor. İçimde açılan boşluğa düşeceğim nerdeyse, öyle bir acı. Son bir hamle yapıyorum havlu atmadan önce; üzerimdeki saten elbisenin askılarından tutup bırakıyorum. Aşağıya doğru süzülen elbisem ile birlikte göz yaşlarım bedenime değiyor. Bana hayır dememişti bugüne kadar. Dokunuşlarımı, öpüşlerimi de mi yok sayacaktı? Ona hazırladığım her şey bir son için miydi?
Aklımda gezinen soru işaretlerini tutuyorum. Ona yaklaşıyorum. Lütfen dur, şuraya oturalım diyerek kolumdan tutup sandalyeye oturtuyor.
Bak şu masaya, diyorum. Senin için kalkıp en iyi şarabı bulmak için şehrin diğer ucuna kadar yürüdüm, peynirleri en pahalısından yine senin için seçtim. Senin için yaptığım her şeyi… Tamamlayamıyorum.
Masaya bakıyor, bana bakıyor. Çırılçıplağım, karşında her daim savunmasız. Bu şekilde ayrılmak…
Yarım kalan cümlelerim, boğazımda düğümlenen bir şeylere takılıyor. İnsafa gelip bir iki kelime etmek istiyor, onu da eline yüzüne bulaştırıyor. Nasıl ve ne olmuştu da bu masada böylesi mutsuzluğu paylaşıyorduk. Üzerine doğru atladım. Bir şey yapacağımı sandı, gözyaşları içinde sakinleş diyordu. Seslerimiz odanın içinde yankılanıyordu. Daha fazla dayanamayıp o da bana sarıldı. Sanki bir yabancıdan sevdiğim adama dönüşmüştü. Engelleyemediğimiz bir sona gelmiştik. İçimdeki boşluk büyüyüp beni bile aşmış ve koca bir boşluğa sarılırken bulmuştum kendimi. Koca bir boşluk…
Kapının tak tak vurulmasıyla birden irkildim, kollarım masadan boşluğa düştü. Nerede olduğumu anlayana kadar dışarıdan Sergio; Francesca, Francesca diye sesleniyordu. İçerisi karanlıktı. Akşam olmuştu. İçeri sızan ışıkla masanın el değmemiş olduğunu anladım. Sergio geç kalmış olacak ki masanın başında uyuya kalmışım. Kalktım. Kapıyı açtım. Sergio telaşlı bir şekilde sarıldı, kemiklerimi kollarının arasında eziyordu; ‘Neredesin sen, saatlerdir kapıyı çalıyorum.’Korkmuştu, hem de çok. Gözlerimi kapadım, ona sarıldım.
BİR CEVAP YAZ