YAŞAM/ Psikoloji / Röportaj

YAŞAM/ Psikoloji / Röportaj
Sizin günleriniz nasıl geçiyor, kısaca sizden dinleyelim?
Ben sosyal izolasyona uyuyorum. Evde vakit geçiriyorum, ama evde vakit
geçirmek hem bir yandan tatil gibi bir boşluk yaratıyor bizlere, hem de bir
yandan okuyamadığımız kitaplar, yapamadığımız sporlar, yazamadığımız
kitaplar gibi konularda, istediğimiz büyük zaman dilimini kazandırıyor. Bu
anlamda bu dönemi hem biraz dinlenmek hem de kendime yatırım yapma
süreci olarak kullanmayı seçiyorum. Kesinlikle bunu olumsuz, karanlık,
depresif üzücü bir olaya dönüştürmemeye çalışıyorum kendimce.

Karantina dönemi, beraberinde bizlere üç temel problemi getirdi. Stres,
kaygı, korku. Sağlığımızı koruma çabasında iken bir yandan da ruh
sağlığımıza aynı ölçüde önem vermemiz gereken bir yaşam biçimi ile
karşılaştık bu dönemde. Bu sert bir yüzleşme oldu aslında. Siz ne
düşünüyorsunuz?
Şunu belirtmemiz gerekir. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi her zaman çok sert
olmuştur. Ölümlü olacağını farkettiği an, yetersiz olduğunu, eksik olduğunu
farkettiği an bunlarla yüzleşmesi çok serttir. Çünkü kendimizce bunun böyle
olmadığını düşünüyoruz çoğu zaman. Kendi inşa ettiğimiz dünya da bunun
tersini söyleyen bir yer olduğundan dolayıdır ki evet; bu yüzleşmenin sert
olacağı kaçınılmaz.Öte yandan insanın kendisiyle yüzleşmesi, büyük
sıçramaları yapması için de bir vesile. Şöyle düşünün, açlık korkusu, bir gün
yemeğin biteceği korkusu... Tarih öncesinde de “Bir gün avda bir şey
bulamayabiliriz korkusu, bununla yüzleşince insanoğlunun tarımı bulması, ya
da büyük ulusların iletişim için “bakın bizim sadece iletişim için atlarla
mesajcılar göndermemiz yetmez, çok daha hızlı iletişimde bulunmamız lazım”
deyip teknolojiyi geliştirmeleri, hepsi bu yüzden işte. İnsanın kendisi ile
yüzleşmesi insanı yerinden sarsar ama büyük sıcrayışlar için de olması
gereken bir şeydir. Bakalım koronadan sonra ne tarz sıçrayışlar
gerçekleştireceğiz o çok önemli. Hatta şöyle söylenebilir; stresiyle korkusuyla,
endişesiyle başa çıkıp, kendisiye yüzleşmesinden ayakta çıkabilen kişiler,
belki altı hafta belki sekiz hafta ne kadar sürecekse bu süreç, bunu
sıkıştırılmış bir okul olarak görebilirler ve bu çok büyük avantaj sağlayacak.
Kimileri gerçekten kendileri ile yüzleşemeyecekler, aileleri dağılacak, böyle
olumsuz yönler de ihtimaller dahilinde, ama zaten çöküşler daima hızlı olur.
Asıl Insanın kendisiyle yüzleşmesi ve kendisinden bambaşka bir insan
çıkarması normalde yıllar alan bir süreçtir. Dağa çıkacaksınız ,orada yıllarca
yaşayacaksınız, eskiden izolasyonlar böyleydi hatırlayın. Şimdi ise bu kısacık
sürede, büyük sıçrayışlar olabilir diye düşünüyorum.

Sosyal izolasyon diyoruz, fiziki anlamda vücudumuz için tedbirler aldık.
Fakat haber takip etme isteği, sosyal medyadaki bilgi kirliliği arasında
kaybolma, zaten bağımlı olduğumuz cep telefonlarına elimiz yapışık
geziyoruz. Sosyal izolasyon uygularken, zihnimize de izolasyon yapmayı
unuttuk mu yoksa?
Sosyal izolasyondaki amaç, virüs yükünü azaltmak, bulaş sayısını azaltıp,
vaka sayısını geniş zamana yaymak, hastanelerdeki sağlık sisteminin
çökmesini engellemek. Buna da aman aman uyduğumuz söylenemez. Ama
haber takip etme isteği, başkalarıyla konuşma isteği gibi, sosyalleşmenin zihin
tarafından yapılan kısmında henüz izolasyon yapamıyoruz. Bu yönde izole
olmak çok daha zordur. Dikkat ederseniz, hücre hapsi verilen insanlarda hem
beden izolasyonu var hem de zihin izolasyonu var. Ama biz bunun zihin
sağlığı için zararlı olduğunu biliyoruz. Aslında kendimizi izole ederken tam
anlamıyla herkesten kopmamıza gerek yok. Bazen özellikle panik, stres, kaygı
gibi durumlarda şunu biliyoruz; bazen kendinizi zihnen de izloe etmek size iyi
gelebilir. Biz sürekli olarak diyoruz ki; haberleri takip edin, sosyal medyayı
takip edin, tanıdıklarınızla konusun, ama buna bir sınır getirin. Bunu günde bir
kaç kez yapın sadece. Madem bedenlerimiz zaten izole ve görünen o ki hayat
yeniden normale döndüğünde, zaten istesek de bu izolasyonu
yapamayacağız, bunu gelin bir fırsat penceresine çevirelim ve günün belirli
vakitlerinde zihnimizi de izole etmeye çalışalım.

Evde vakit harcayacağımız şeylere odaklanamama sorununa
değinmenizi isteriz. Kaygı, stres, korku kimimizde, normalde hobi olan
aktiviteleri yapamamamıza neden oluyor
Evet gerçekten de çoğumuzun çok boş vakti var. Ama bu boş vaktimizi hiçbir
şey yapmadan geçirme, verimsiz geçirme, yaratıclıktan uzak geçirme, gibi
tehlikelerle karşı karşıyayız. Burada işte herkesin şunu çok iyi bilmesi lazım.
En önemli şey burada motivasyon. Kendizime hedef seçip motive olabilmek.
Yani siz evdesiniz ve kitap okumak istemiyorsunuz, buna motive değilsiniz.
Sizin motivasyonunuz bilgisayar oyunu oynamaktan yana. Bu alışkanlığınızı
ötekine çevirmeden, “herkes kitap okuyor, hadi ben de kitap okuyayım”
şeklinde yapıştırma bir davranışla bunu yapmaya çalışırsanız, bunu
sürdürmekte zorlanacaksınız, belki de birkaç sayfa okuyup bırakacaksınız.
Bir de bununla beraber yapmak istediğiniz bir şeyi, yapamamanın verdiği
depresyon bulacaktır sizi. O yüzden bu dönemde, boş vaktimizi geçirirken, ilk
yapmamız gereken şey, kendi zihnimiz değiştirmek. Normalde spor
yapmayan, kitap okumayan, sanatla uğraşmayan birisinin, herkesin zaten
evine kapandığı bu dönemde, bu anlamda kendisini dönüştürmesi zor. Esas
dönüşüm içeride olacak, yani duygularımızı farketmek, neden neyi nasıl
hissetiğimizi anlamak, düşüncelerimizin üstüne inşa edilmiş davranışlardaki
sebep sonuç ilişkisini anlamak... Önce kendimizle uğraşmamız lazım. Bunu
yapmak için kitap okumak bir araçtır tamam. Ama esas hedefin, kişisel
dönüşümün, burada amaç, diğer saydıklarımızın da araç olduğunu
unutmayalım. Yapılan bir çok çalışma şunu gösteriyor ki, insanın kendisiyle
yaptığı yolculuk bütüncül bir yolculuktur. Yani beslenmesi, uykusu, sporu,
hobileri psikolojisi, bunların hepsini birlikte dönüştüreceğiz. Yani aynı saatte
yatıp kalkıp, aynı sağlıksız gıdaları yiyip, sonra da felsefe kitapları okuyup,
“ben zihnimde yeni bir felsefe yaratacağım” şeklinde düşünmek çok mantıklı
değil.
Son olarak, hayatta kalma mekanizması evrimsel bir süreci beraberinde
taşır. Önümüzde belirsiz bir geleceğin olduğu da öngörülüyor. Ekonomik
olarak, sosyolojik olarak, psikolojik olarak bazı kavramlar önemini
yitirecek ve yeni kavramlar ortaya çıkacak muhtemelen. Sizin öngörünüz
nedir bir bilim insanı gözüyle, bu evrimsel süreç sosyolojik, psikolojik
anlamda nelere gebe olacaktır?
Evet koronanın hiç şüphesiz insanların hayatlarını ciddi anlamda
değiştireceği, dünya genelinde büyük değişiklikler olacağı kesin. Ama bu
değişiklikleri şöyle sınıflandırmak lazım. Bir kere biyolojimiz çok fazla
değişmeyecek. Biyolojik bir evrimdem bahsedemieyiz. Bu süreç uzun yılları
gerektirir çünkü. Psikolojik olarak da çok büyük değişlikler olmaz, çok büyük
ihtimalle bu dönemden psikolojisi daha güçlü çıkanlar ve daha yıpranmış
çıkanlar şeklinde bir değişiklik olur. Ama en büyük değişikliğin sosyolojik
olacağı kesin. Örgütlenmelerimiz, devlet yapımız, sosyal yapımız, para ile
kurdugumuz ilişki, hayata verdiğimiz anlam, bunlar değişecektir. Ancak şu
unutulmamalı, bir kere bu değişlik dünyanın her yerinde aynı olmayacaktır.
Herkeste totaliter bir yaklaşım var; tüm dünyada olabilecek değişiklikler
konusunda. Şöyle örnek vereyim; nasıl ki koronadan önceki Afganistan ile
koronodan önceki İngiltere birbirinin aynısı değil ise; bu ikisi, aynı yönde
gelişim gösteren iki ülke olarak ifade edilemezse, koronadan sonra da böyle
olacak. Biz şöyle toplumlar göreceğiz. Bu tarz salgınlara karşı kendisini iyi
örgütleyen, sağlık sistemini buna göre dizayn eden, sosyal haklarını
emeliliklerini sigortalarını, maaş yapılarını, hukuk yapılarını buna göre
değiştiren ülkelerle karşılaşacağız. Bu ne anlama geliyor; belki bazı
ülkelerdeki bazı hükümetler, salgınlardaki tutumlarından dolayı
yargılacanaklar. Mesela İtalya’da bunca ölen insanlardan dolayı, halklar ülke
yöneticilerini sorumlu gösterecekler ve yargılayacaklar. Ama bazı ülkeler de
tam tersine var olan totaliter hükümetler, komple demokrasiyi ortadan
kaldıracaklar. Bizi o yüzden tek bir ortak gelecek değil, ulusların, halkların,
toplumların, kendi kaderlerini değiştirecekleri, kimi zaman kendileri, kimi
zamansa bu yetkiyi başkasına verecekleri büyük değişikliklerin olduğu
gelecek bekliyor. Ekonomik olarak ise kesinlikle büyük bir yıkım bekliyor.
Hatırlarsanız dünya savaşlarından sonra da böyle olmuştu. Bundan önceki
yüzyıllarda, insanoğlunun savaşları tarihi değiştirmişti. Bu yüzyılda da
insanoğlunun virüs ile savaşı tarihi değiştirecek. Hatırlayalım yine o
zamanları. Dünya savaşlarından sonra bazı imparatorluklar yıkıldı, yerine
cumhuriyetler kuruldu. Bazı ülkeler medeniyetin ortası iken, parçalandı. Bazı
ülkeler; kimseler adlarını bilmezdi fakat şu an refah düzeyinin en iyi seviyede
olduğu ülkere dönüştü. Çok farklı ekonomik sistemler geldi geçti değişiklikler
gösterdi. Belli ki bu tarz değişikliklere dair çok ciddi bir yüzyıl bekliyor bizi.
Timur Yılmaz