04 Şubat 2021, 00:27 tarihinde eklendi

KANAT 9. BÖLÜM

KANAT 9. BÖLÜM
BAD TRIP
 
“Ne yapıyorsun sen orada?” Şimdi yaşımı hatırlayamıyorum ama çok küçüktüm. Annem ilk kez kızmıştı bana. Ben neden olduğunu anlayamamıştım. Yeşil bir soda şişesini kırmış, camını güneşe tutarak karıncaları yakıyordum. Annem elimdeki camı aldı, cam elini kesti. Yine de umursamadan beni kucağına alıp tek göz evimize götürdü. Sıcak bir yaz günüydü. 
 
“O karıncalara canı sen mi verdin boncuk gözlüm?” diye sordu. “Yok” dedim. “Ben mi verdim?” diye sordu. “Yok” dedim. “Eh işte can böyle bir şey kim verdi o karıncalara canını? Allah verdi Kanat’ım. Allah Baba’nın verdiği canı almak peki sana mı düşer?” Gözlerim dolmuştu. Yani kızmasından değil de sakin sakin ders verir gibi anlatmasından. Benim annem, ilkokulu yarım bırakmış annem, babamla evlendirilmiş annem, merhametin vücut bulmuş hali annem. Şimdi bir karınca olmuştum, annem silikleşerek kaybolmuştu. Küçücüktüm otların üzerinde dolaşıyordum. Derken bir sıcaklık hissettim, yukarı kafamı kaldırdığımda yeşil bir soda şişesi camı gördüm. Işıktan gözlerimi kısarak baktım. Camı, takım elbiseli bir adam tutuyordu. Sonra o adamın yüzü değişti. O video kaydındaki adam tutmaya başladı. En son Ali İhsan Oymacı tutuyordu camı. Yanımda bir ses duydum. “Kanat ölecek miyiz biz de?” Döndüğümde Nevzat, Hulki’nin yarı erimiş cesedini tutuyordu kollarında. “Yok yok bir şekilde kurtulacağız.” dedim. Ben bunu dediğim an Kont geldi, dili ile beni başının üstüne alıp koşmaya başladı. “Dur Kont, dursana oğlum. Nevzat kaldı. Onu da almamız gerek.” diye yarı ağlamaklı bağırdım. Arkamı dönüp baktığımda o adamın camı Nevzat’a doğru tuttuğunu gördüm.
 
Bu kaçıncı rüyaydı kan ter içinde uyandığım. Oysaki kokladığım tutkalın bana annemi göstermesi gerekiyordu. “Hay amına koyayım saat kaç” diye geçirdim aklımdan. Sonra kaskatı kesilmiş vücudumu yattığım taş zeminden kaldırdım. Nevzat hala yoktu. “Lan yoksa yakalandı mı?” diye sordum kendi kendime; sanki cevabı bilebilecekmişim gibi. “Yok lan yakalanmamıştır. O ihtiyar, Nevzat’tan hızlı olamaz.” diye geçirdim içimden; sırf kendimi teselli etmek için. Kokladığım tutkalın ‘bad trip’ yapmasına alışıktım. Biraz silkelenip kendime geldim. Gelirken yanıma aldığım yarım litre suyu bir dikişte bitirip etrafta dolaşmaya başladım. Bir süredir ilk kez yalnızdım. Bu iyi değildi. Yalnız olmak bana düşünmek için çok fazla süre verecekti. İlk aklıma o videoda gördüğüm adamı getirdim. Adam ülkenin en güçlü politikacılarından biriydi. Video yüksek ihtimalle şantaj için kullanılacaktı. “Hay ananı sikeyim nasıl bir bokun içine düştük lan biz.” diye geçirdim içimden. Bir taşın üzerinde oturana kadar yüksek ihtimal etrafta bir saat kadar dolaşmıştım. Cebimden defterimi ve kalemimi çıkardım. Gördüğüm kâbusu en ince ayrıntısına kadar yazmaya başladım. Küçüklüğümden beri benim bir inancım vardı; eğer bir şey bekliyorsam yazmaya başlardım ve ben yazımı bitirene kadar o beklediğim şey mutlaka olurdu. Bu sefer yememişti. Nevzat hala yoktu. Biraz daha bir şeyler yazmak için kendimi zorladım ama olmadı. Islahevinin tam karşısında duruyordum. Şimdi gitsem abi desem ben geçen sene kaçan Kanat desem. Kaldığım yerden cezamı yatmak için geldim ama bir şartım var son üç günü sileceğiz desem gardiyan Muttalip’in surat ifadesi nasıl olurdu çok merak ediyorum. Muhtemelen önce mal mal bakar sonra yanından hiç ayırmadığı karısı Haydar ile girişirdi bana amına koduğumun çocuğu. Islah evinin tam karşısında yarım kalmış bir apartman inşaatında kalıyordum. Muhtemelen bir müteahhit, paraları topladıktan sonra para toplama işinin, inşaatı yapmaktan daha kolay olduğuna karar verip geride iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu. Bize yaradı işte. O ilk kaçtığımız gecenin gündüzü burada kaldıydık. Burunlarının dibinde olduğumuz için bakmak akıllarına gelmemişti. “Yarım kalmış burası da aynı bizim gibi” dediğimde Nevzat gülmüştü. Sonra devam etmiştim. “Benim müteahhidim babam senin de abin oğlum yalan mı işte? İkisi de içine tükürdüler hayatlarımızın sonra siktir olup gittiler.” Sadece kafasını sallamıştı. O zaman henüz abisinin onu, hatta ikimizi yanına alacağı, bize yardım edeceği düşüncesi vardı. Göt oldu. 
 
Ah be Nevzat neredesin kardeşim?
 
RALLİ
 
“Komiserim biraz daha yavaş mı gitsek acaba?”
 
Nevzat’ın bütün iç organları ağzına gelmişti. Hikmet komiser ise az önce apartmandan çıkarken gördükleri adamların peşlerinde olduğuna emindi. Siyah bir Renault araba arkalarından geliyordu. Tabii geleceklerdi. Adamlar muhtemelen Kanat’ı yakalayamadıkları için bizim peşimizdeler diye geçirdi içinden. 
 
Nevzat uyandığında uzun zamandır ilk kez bu kadar güzel uyuduğunu hissetti. Aklına ben geldiğimde ise hızlıca yattığı yerden kalktı, baktı Hikmet komiser bir elinde rakı kadehi koltukta uyuyakalmış. Uyandırmadan hızlıca kaçmaya karar verdi. Kapıya doğru yöneldi ayakkabılarını elinden geldiğince sessiz bir şekilde giydi. Kapıyı milim milim açtı. Apartmanın merdivenlerinden aşağı hızlı ama bir o kadar da sessiz indi. Dışarı çıktığında yüzüne vuran soğuk rüzgârdan hiç hoşnut olmadı, bir süre nerede olduğunu anlamaya çalıştı sonra hassiktir diye geçirdi içinden. Beşiktaş’tı burası, “şu da herkesin bahsettiği Kartal heykeli işte” dedi ileride kanatlarını açmış kartal heykelini gördüğünde. Nasıl gideceğim ben şimdi Maltepe’ye diye geçirdi içinden, sonra yürümeye başladı. Arkasından hızlı bir şekilde gelen adımları duydu. Arkasına dönmeye korktu başta, sonra adımlar biraz daha hızlandı. “Hey” diye Hikmet komiserin sesini duydu. Nevzat arkasını döndüğü anda ensesinde biten takım elbiseli adamın da onunla birlikte arkasını döndüğünü gördü. Adam arkasını döndüğü anda Hikmet komiser’in fırlattığı yeşil elma adamın burnunun üstüne çalındı. Bu sahneyi gördüğü için Nevzat’ı çok kıskanıyorum. Adam acı ile ellerini yüzüne götürdü önce. “Hikmet komiser kimsiniz lan siz? Ne istiyorsunuz bu çocuklardan?” diye sordu. Adım sesleri boş sokakta çınlamaya başladığında arkadan gelen dört beş adam kadar saydı Nevzat. Hikmet komiser silahını çıkardı. Nevzat’ın arkasındaki adama doğru tutarak yavaş adımlarla adamın yanından Nevzat’ın yanına geçti. Silahını bir an bile indirmeden Nevzat’ı da yürüterek ara sokağa doğru girdi. Burnunu tutan kan içinde kalmış adam, “Neyi kaşıdığına dair en ufak bir fikrin yok.” dedi. Hikmet komiser cebinden çıkardığı anahtarı, Nevzat’a uzattı sokağın sonunda gri eski bir Mercedes araba vardı. Mercedes’in yan tarafından dört beş tane elleri sopalı adam çıktı. “Yok kardeşim ben az çok hangi cins köpekle karşılaştığımı biliyorum. Asıl siz kimin mahallesine işediğinizi bilmiyorsunuz.” Dedi; Nevzat hayran hayran Hikmet komisere bakarken. “Arabaya bin, yolcu koltuğuna.” diyen Hikmet komiser’in ‘yolcu koltuğunu’ baskılı söylemesine sonra çok gülecekti. Nevzat, araba kullanamazdı ki zaten. Hikmet komiser, mahalle arkadaşlarına, “Bir şey yapmayın, sadece geçmelerine izin vermeyin.” diyerek arabaya doğru yöneldi. Direksiyona geçtiğinde Nevzat, “Adamlar kaçıyorlar.” dedi zafer kazanmışçasına. “Kaçmıyorlar arabalarına dönüyorlar. Bir yerlere tutunsan iyi edersin.” dedi ve direksiyona vurarak “Hadi kızım yüzümü kara çıkarma.” İlk kontak çevirişinde arabadan hırıltılı bir ses çıktı ama araba çalışmadı. İki ve nihayet üçüncü kontak çevirişte araba çalıştı. Nevzat “Komiserim saat kaç?” diye sordu. Komiser, “Gecenin üçü, daha güzel bir saat seçemezdin kaçmak için.” diye azarlar şekilde konuştu. “Arkadaşların bu saatte uyumamış mı?” diye sordu Nevzat şaşırmış bir şekilde. Hikmet komiser vitesi atıp gaza bastığında Nevzat koltuğa yapıştı. “Hey kızıma be.” diye sırıttı. Keyfi yerine gelmişti komiserin. “Ben seni ilk getirdiğimde bu adamların geleceğini tahmin etmiştim. Bizim gençlik çetesi, küçüklüğümüzden beri kollarız birbirimizi. Sen uyurken konuştum onlarla. Sağ olsunlar beni kırmadılar. Nöbet tutuyorlardı. Zaten kaçtığını bana da Süleyman söyledi. Şu iri olan vardı ya.” Nevzat korkunç görünüşlü bıyıkları çenesine kadar inen adamı hatırladı. “Şimdi söyle bakalım Kanat’ı nereden alacağız?” Nevzat nereye gideceklerini söylediğinde siyah Renault arkada belirmişti bile. Şu cep telefonunda “Kırık Cemal’i ara bakayım.” diye telefonu Nevzat’ın kucağına attı. “Şifre 1984” dedi. Telefonda yarı uykulu bir ses “Buyurun amirim” diye cevap verdi. 
 
-Lan yine uyuyor musun nöbette?
-Yok Amirim olur mu öyle şey…
-Tamam neyse dinle şimdi. Köprü girişinde sizin ekip var mı?
-Var, var.
-Ben eski kızımı kullanıyorum. Arkamda siyah bir Renault Fluence var. Ben köprüye yaklaşınca yavaşlayacağım. Sizinkiler elemanları bir durdursun kimmiş onlar bir öğrensinler. Hadi yavrum.
-Emredersiniz amirim. 
 
Telefon kapandığında Hikmet Komiser “Bakalım sizin peşinizde kim varmış?” dedi. Nevzat ise “Komiserim biraz daha yavaş mı gitsek acaba?” diyebildi. Kusacak gibiydi. “Nevzat oğlum korkma dün gece çok içmedim.” Nevzat’ın gözünün önüne o uyumadan önce Hikmet Komiser’in açtığı 70’lik şişesi geldi.
Ve çıkarken şişenin boş olduğu…

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *