Google'dan Aliye Berger'e Doodle
Ne Müthiş Değil mi?
Aliye“ Bir Aliye Berger vardı” diye başlamak gelmiyor insanın içinden. Çünkü, Aliye Berger hep var... Ne zaman Aliye Berger üzerine bir şeyler yazacak olsam, hep bu satırlarla başlayacağıma inanıyorum: Aliye Berger neden mi hep var: Yalnız geriye bıraktığı sayısız tablo, birbirinden değerli gravür nedeniyle değil. Yaşama ilişkin her şeyde sevince benzer ne varsa, orda Aliye Berger’den de bir parça var da ondan... Altı yıl önce yitirdiğimiz Aliye Berger’in yaşamı, yaşamayı sevince, sevinci sevgiye ve aşka dönüştüren eserleri şu giinlerde Tünel’deki Bedri Rahmi Galerisi’nde sergileniyor,“ Hayatta ne seversem onun resmini yapıyorum” derdi. (Hayatta sevmediği bir şey var mıydı?) insanları sevdi, onlan resimledi! Karadeniz oyuncularım, horon tepenleri, davulcuları, simitçileri, yoğurtçuları, süngercileri... Doğayı sevdi onlan resimledi: Lüferi, leylekleri, suları, gündönüştürmenin gizi...ışığım... İnsan yapışım sevdi, onu resimledi: Karanlıkta göz kırpan gecekonduları, köprüleri. Bolu Pazarı’m...Ama Aliye Berger en çok, en çok Cari Berger’i, destansı aşkının kahramanı Macar asıllı müzisyeni sevdi. Berger 23 yıl süren bu aşkın sonunda. Cari Berger ile Aliye evlendiler. Ve evlendikten altı ay sonra Cari Berger, Büyükada tske- lesi’nde bir kalp krizi sonucu öldü. Yıl 1947’ydi.
Çok sevdi, uzun sevdi Cari Berger’i, Aliye Berger. Ve en çok onu resimledi: işte Berger’in kemam, Berger’in eli, uçuşan bir tülün gerisindeki Berger, camın ardındaki Berger, uzaktaki Berger, yambaşındaki Berger... Ve Büyükada’daki “ aşk yuva” sı... Bu gravürler arasında Berger’in dizleri dibinde kıvrılıvermiş minicik bir kız çocuğuna rastlıyoruz: Kendisi. Nedendir, niçindir bilinmez, bilenemez, kendini hep küçük bir kız çocuğu gibi çizmiş. Aliye Berger. Her şeye coşkuyla sarılan, merakını, şaşma yeteneğini hiç yitirmeyen, yaşama aç, dünyaların en güzelini yaratmaya hazır, coşku ve sevinç dolu bir çocuk gibi... Ne zaman seçti hep “ çocuk” kalmayı, sonuna dek “ çocukluğu” oynamayı. (Ne kadarı oyun, ne kadarı gerçek, ne kadarı düş, o da bilinemez ya...) Aralarında büyük yaş farkı olan Berger’i yitirdiği anı mı? Bilemiyoruz. Bildiğimiz, o andan sonra kendini dolu dizgin yeniden resme vermesi ve gravüre başlaması...
''NE MÜTHİŞ DEĞİL Mİ?” Aliye Berger’in gravürlerini, resimlerim, Bedri Rahmi Galerisi’nde görebilirsiniz. O- rada göremeyeceğiniz, sanatçının kişiliğine ilişkin birkaç anıya ne dersiniz?“
Gördüğüm ilk tablo nedir bilir misin? (Hep ama, hep kendine ya da başkalarına soru sorup, öyle konuşunla Aliye Berger.) Bizim konağın tavan arasında birader beyin (Cevat Şakir'in) yaptığı çıplak kadın tabloları. Belki de beni resme ilk bağlayan şey, tavan arasının o esrarengin havası, çıplak kadınların gizlilik duygusu oldu...”“
Eteklerinizin ucuna, ama içerden kumaştan kelebekler dikermişsiniz, doğru mu?” diye sorduğumda “ evet” demişti. “ Ama iç kısma dikilince, görünmez ki...”
Yanıt: “ Olsun, yürüdükçe, eteklerim sallandıkça kelebeklerin öpüştüklerini ben biliyorum ya...”“
Londra’da resim atölyesinde çalışmaya başlayınca, bu işten neden hiç hoşlanmadım, bil bakalım?...” önüme çıplak modelleri koyup, çiz diyorlardı. Berger’den başka hiçbir çıplağa bakmamaya kararlıydın oysa. Hem baksam bile, sonuçta resim, model’e değil Berger’e benziyordu...”“ Ne müthiş değil mi?” ... Ondan en çok duyduğum söz buydu. “ Ne“ müthiş”değil mi?” diye diye, insanları, doğayı, çevresini, olayları, kısaca yaşamı “ müthiş” kıldı. Yaşamının son dönemlerindeydi, onu hastaneye götürecektim. Tam evden çıkarken “ şeker pembe” si bir eşarp almamı istedi. “ Şeker pembe” sini tam kestiremediğimden, bir sürü renk aldım... Ertesi sabah hastaneye gittiğimde, “ Hayatta her şeyi renkli gören” , “ renksiz yaşamaya dayanamayan” Aliye Berger’in, bunları odasının her bir yanına bağlayıp, bembeyaz hastane odasını bir renk cümbüşüne çevirdiğini gördüm. Tıpkı yaşamı renk cümbüşüne dönüştüğü gibi...
18 MAYIS 1980/PAZAR
BİR CEVAP YAZ