27 Ekim 2020, 22:43 tarihinde eklendi

Özlemek Ne Acayip Kelime

Özlemek Ne Acayip Kelime
“Özlemek ne garip kelime; kökü öz olan, özünü kaybetmiş olmak ne acayip şey.”
 
Bir salıncak, tek başına sallanırken genç adam sigarasından bir fırt aldı. Rüzgâra doğru belki karizmatik bir poz vermek istedi ama rüzgâra karşı gelemeyen bütün dumanı soluduğunda öksürük krizine girdi. Ciğerleri patlarcasına öksürdü. Günler sonra ciğerlerini unutacak.
 
“Özlemek ne garip kelime; özünü tanımış bir insanın özünden vazgeçmek zorunda kalması gibi tüm yaraların hiç kapanmamışçasına açılması. Acıması, acının hissizleşmeden devam etmesi gibi.”
 
Eve gitmek istedi genç adam. Eve giderken ayağı kaydı ve çamurun içine düştü bir süre debelendi sonra ağlamaya başladı. Belki de ertesi gün hatırlamayacak.
 
“Özlemek ne acayip kelime; özünden, kırıldığı yerden tam filizlenirken kuruması yeşeren yanının.  Güneşin fazlasının da zarar olduğunu düşündüren; gün batımını daha bir sevdiren ne de olsa güneş ertesi gün yeniden doğacak ama ya doğmazsa.” 
 
Genç adam evinin kapısına geldi, kapıyı çaldı, kapıyı çaldığı yanı ağrıdı. Ağrıyan hiç bir yanını önemsemeyecek.
 
“Özlemek ne acayip kelime; özünü bir şehirlerarası otobüse bindirdiğin zaman ortaya çıkan. Hiç yaşamayacağını düşündüğün her travmayı aynı zamanda yaşatan. Ama bazen de travmalarını bastıran.”
 
Genç adam açtığı kapıdan karşılaştığı karanlıkta ne yapacağını bilemeyip sundurmaya takıldı ve dizleri üstüne düştü.
 
“Özlemek ne farklı bir kelime; özünü bazen on iki, on üç yaşında kaybettiğin. Kaybettiğinin acısını belki otuz beş yaşında bir Rum meyhanesinde içtiğin rakıdan çıkartmak. Bunu yaşamak için yirmi bir, yirmi iki sene beklemek.”
 
Genç adam evin dolabına ulaştığında fark etti dizlerinin kanadığını, kanayan dizlerine inat gülümsedi.
 
“Özlemek ne farklı bir kelime; özünü, herkese, her şeye inat gizlerken herkesin, her şeyin sana inat onu senden daha çok görmesi, duyması, dokunması ona. Tam unuttum derken saplanan en hassas yerine.” 
 
Genç adam açtığı dolaptan aldığı suyu bir dikişte bitirdi; sırf geri koymak için kaybettiği en saf parçasını koyamadı.
 
“Ah özlemek ne acı kelime; özün yanında olmadığı zaman, kaybettiğin zaman, ona dokunamayacağını bile bile damarlarında dolaşan, damarlarından kalbine ulaşan ve kalbini kanatan bir kelimeyken…”  
 
“Ah özlemek ne de güzel bir kelime; bazen özünden öz edebildiğin canlar olduğunu bilebilmek. Biri senin özünken, kendinin de birilerinin özü olduğunu bilmek. Bazen bir annenin özü, bazen bir babanın, bazen bir aşkın, bazen de bir aşığın özü olabilmek.”
 
Genç adam okumayı en çok sevdiği kitabın içine sakladığı bir fotoğrafta gördü köpeği Rex’in güzel yüzünü. Ah ne de mutluydular o zaman. Rex özüydü küçüklüğünden beri genç adamın. Rüzgâra karşı koşan, çamurlar içinde debelenen, kapıyı açtığında heyecanla onu bekleyen, evin karanlığında ışığa ulaşana kadar ona yarenlik eden, küçükken dizleri kanadığında dizlerini yalayarak iyileştiren.
 
Siz bir insana öz ancak bir insan mı olur sandınız?

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *

YAPILAN YORUMLAR

  1. Selma Çalıkır

    Özüne aldığın,sonra özünden koparılan her şeye duyulan acı...Ne çok kanayan yara var özlem duyduklarımızdan. Ne güzel tasvir etmişsiniz özlemi, her şeyde,her yerde bizden bir parça bırakarak yol aşıklarımız.Ve ne güzel bağlamışsınız sonunu en çok da bizi koşulsuz sevenlerin yokluğu bir başka acıtır yüreğimizin orta yerini. Kutluyorum Selçuk bey.????????

    • access_time 28 Ekim 2020, 14:09
    • CEVAPLA