27 Aralık 2020, 21:33 tarihinde eklendi

KUYU

KUYU
Delinin biri bir gün bir kuyuya taş atmış. 
 
Taşın ardından seslenmiş “Zülküfe” diye. Kuyu ona bir koro gibi cevap vermiş, “Zülküfe, Zülküf, Zülkü, Zülk, Zül...”
 
Zülküf her gün gelip kuyunun içine içine bağırıyormuş, kendi dışına bağıramadıklarını, 10 yaşından beri. Şimdi 13 yaşında olan Zülküf tam 3 yıldır yani 36 aydır yani 144 haftadır yani 1095 gündür kuyunun içine “Zülküfe” diye bağırıyor.
 
‘’Kızım ne oldu sana? De bakalım hele.’’ Jandarma komutanının odasında, Zülküfe, anası, babası ve Zülküf oturuyorlardı. Zülküfe’nin morarmış göz altlarından gözyaşları süzülüyordu, kuzgun kadar siyah saçlarının değdiği, kenarları kanayan dudakları bir açılsa tüm dünyayı yıkacak o dudaklar bir türlü açılamıyordu. Gözlerini dikmiş, komutanın arkasındaki boşluğa öylece bakıyordu Zülküfe. Annesi, Zülküf’ü elinden tutmuş dışarı çıkarırken babası konuşmaya başladı; ‘’Irzına geçmiş kızın.’’ Zülküf durdu annesine baktı ‘’Irza geçmek nedir ana?’’ dedi. Anası içinde dolu hınçla daha sert çekiştirdi Zülküf’ü dışarı. Belki de aklına kendi 15 yaşı gelmişti.
 
Köyün hiçbir çocuğu yanaşmaz Zülküf’ün yanına, hiçbir çocuk sevmez onu. Anası babası bile sevmemiş, elin çocukları mı sevecek? Zülküf kuyunun içine bağırıyor, kuyu Zülküfe diye bağırıyor. Zülküf kuyunun kerpiç ve taştan yapılma boğazının üzerine çıkıyor. Yumru gibi duruyor kuyunun boğazında şişmanlığından değil, içine atıp kusamadıklarından. Köyden birine sorsanız, Zülküf deseniz çocuk işte der. Bir garip, bir deli çocuk der hepsi, hep bir ağızdan yaşlısından gencine, kadınından erkeğine.
 
‘’Allah’ın rızası için evlenmek istiyor işte. Kızın namusu da temizlenecek, oğlan zaten iki buçuk aydır mahpusta, siz bir he diyiverin yuvalarını kuralım çocukların.’’ Zülküf elinde tahta uçağıyla (İki ahşap parçanın birbirine çakılması ile yapılmıştı.) girdiğinde, bir odanın içerisinde on kişi buluşmuştu; on kişi on metrekarede, Zülküf’ün yaşı kadar küçük bir odanın içerisine doluşmuşlardı. Adam baktı, ‘’Siz de rıza gösterirseniz tabii dedi.’’, dolgun cüzdanını masanın üstüne bırakırken. Anne, babaya baktı, baba cüzdana baktı, ‘’Razıyız tabii dünür.’’ dedi. ‘’Hem namus meselesi bu, namusumuz temizlensin de’’. Uçağın çivisi çıktı aynı Dünya’nın çivisi gibi, sonra uçağın kanadı halının üzerine düştü, ses çıkaramadı aynı Zülküf gibi, teyzesi kulağından tutup, onu odadan çıkarırken de gık demedi Zülküf. 
 
Bir kardaşı vardı derler aynı rahmi paylaştığı. Bir kardaşı vardı derler, aynı memeden emdiği. Bir kardaşı vardı derler, daha çocuk olmadan kadın olan. Bir kardaşı vardı derler, namuslu kız ama tecavüzcüsüyle evlenen. Bir kız kardaşı vardı derler, evlenmek temizlememiş olacak ki namusunu da kendisi ile beraber kuyuya atan. Delinin biri kuyuya taş atmış. Ama o deli Zülküf değil. Zülküf bir kere deli değil. Zülküf içinde saklıyor kuyuya atacağı taşı, o taş o kadar büyük ki, o taş takılacak kuyunun boğazına ve alamayacak kimsenin canını bir daha.
 
‘’Allâhümmec'al hâzel-'akde meymûnen mübârakâ.’’ Zülküf odaya girdiğinde imamın ağzından bu kelimeler dökülüyordu. Aldığı her nefeste yoğun bir baharat ve gül kokusu aldı Zülküf. Bir kenara oturdu, ses çıkarmadı, belki çıkarsa dururdu her şey ama yiyeceği dayaktan korktu. Halıya baktı öylece, kahve falı gibi betimlenmiş halıya, halının ortasında kara bir leke gibi kızkardeşi Zülküfe yanında kendisinden belki de otuz yaş büyük bir adamla yanyana, imamın önünde diz çökmüş, ellerini açmış oturuyordu. Adam her cümlesini bitirdiğinde, ‘’Amin’’ diyordu odadaki herkes. Odanın içerisinde bulunan sobanın içerisinde yanan odunlar sıcaktan çatladıkça, “Razı mısın?” diye sordu imam, “Razıyım” dedi Zülküfenin yanındaki adam. İmam, Zülküfe’ye “Razı mısın?” diye sorduğunda ‘’Değilim’’ diye haykıran titrek bir sesle ‘’Razıyım’’ dedi Zülküfe. Odanın içerisinde sıcaklık arttıkça Zülküf’ün başı döndü, şahitler ‘’Şahidiz’’ dediler. 
 
Zülküf’ün ayakları yerden kesiliyor. Bitlendiği için anasının traşladığı saçlarını rüzgar okşamıyor bu sefer. 
 
Koşarak evlerine bir adam girdiğinde, evlerinin kırılgan sessizliği bir son bulmuştu, adam Zülküf’ü gördü ilk, ‘’Anan baban nerede?’’ gözleri korkuyla büyümüştü, adam Zülküfe’nin yanında imamın karşısında oturan adamdı. ‘’Arka bahçedeler ağabey’’ diyebildi Zülküf. Adam koşarak yanından geçerken Zülküf’ün ayağına uçağının çivisi battı, canı yandı ama belli etmedi Zülküf, çiviyi ayağından çıkartırken anası, babası paslanmış bir adamın peşinden koşuyorlardı.
 
Kuyunun içine düşerken Zülküf bağırıyor “Zülküfe” diye. Kuyu cevap veriyor, “Zülküf gel...” 
 
Kimse izin vermedi, çocuğunun Zülküf’le oynamasına, kimse izin vermedi Zülküf’ün kendine ait bir dünyaya sahip olmasına. Aynı rahimi paylaştığı Zülküfe’nin intiharından sonra da zaten Zülküf kimseyi istemedi fanusunun içerisinde, anası babası da dahil. Bir tek kızkardeşinin şimdiki Zülküf yaşında kendini içine attığı kuyu anladı onu.
 
Köyde bir Zülküf vardı diyecekler. Kimsenin anlamadığı, aha böyle, boynu bükük, solgun, bir deli çocuk. Diyecekler de diyecekler. .
 

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *